Tarih Kitaplığı

Kadim Uygarlığın kaybolan Torunları, Türkler.

Türklerin sekizinci yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabulü ile birlikte ilk sosyal sınıflar da bu tarihte oluşmaya başlar. Aslında daha önce Türklerde bulunmayan zümre ve sınıf farklılıkları o kadar belirginleşir ki, tıpkı Araplarda olduğu gibi ilerleyen dönemlerde kurdukları devletlere, devleti kuranlar kendi adını vermeye başlarlar.

Selçuklu devleti kurucusu Selçuk, Otmanlı devleti kurucusu Otman, Timur devleti kurucusu Timur, Zengi devleti kurucusu Nurettin Zengi, Özbek devleti kurucusu Özbek…

Sekizinci yüzyıl öncesine gittiğimizde ise kurulan devletlere kurucu halkın adının verilmesiyle, Göktürk, Hun, Karahun(Kuzeyhunları), İskit-Saka, Kıpçak, Turan, Gaşga, Lik, Troy, Etrüsk,  Frig, Amezon, Sümer ve daha pek çok Türk devletinin tarih sahnesindeki yerini aldığını görüyoruz. Otmanlı’ dan sonra Atatürk’ ün önderliğinde aslına dönen kurucu millet, nihayetinde son devletine Türkiye Cumhuriyeti adını vererek ecdad geleneğine sahip çıkmış, adı geçen bu devletlerin kurucuları tarih boyunca hatırlanacak olsa da, asıl olan hep kurucu milletin vasfı olmuştu.

Kılıç zoruyla ve can korkusuyla Müslümanlığı seçen Türklerin bir bölümü Halep ve civarına geldiklerinde, Emevilerden korunmak ve daha sonraları devletin en üst kademelerine kadar yükselecekleri Abbasi devletinde, dini kimliklerini belirtmek amacıyla kendilerine Men-Türk demeleriyle başlayan süreç, bu tanımın zaman içerisinde TÜRKMEN’e dönüşmesi ile aslında var olmayan Türkmen adında yeni bir millet kavramına dönüşmüş,

Bunun neticesinde Anadolu’ya yerleşen Türk boylarının yaşam biçimine göre,  Bulundukları bölgelerde yılın belirli dönemlerinde yaptıkları rutin konar-göçer yaşam biçimiyle ve hayvancılıkla geçimlerini temin edenlere (yürüyen) YÖRÜK,

Orman ve orman ürünleriyle hayatlarını idame ettirenlere TAHTACI,

Meyve ve sebze yetiştirip bununla geçimlerini temin edenlere MANAV denilerek toplumsal aidiyetler oluşturulmuş,

Binek hayvanı ya da sırtındaki torba ile dolaşarak belirli yerleşim yerlerinde kuru gıda satan seyyar satıcı HEYBECİ,

Yine binek hayvanlarını seyyar taşıma aracı olarak kullanarak araç, gereç ve yapı malzemesi satan ÇERÇİCİ ,

Hayvan derisi işleyen DEBBAĞ ile Doğadan ve Yılan Zehirinden tedavi edici ilaçlar elde eden EVREN’ i,

AHİ çatısı altında birleştirerek toplum tanımları yapılması, Müslümanlık sonrası Anadolu’daki yaşam biçiminin sosyal sınıfları belirlemesine örnek teşkil ettirilmişti.

Tabi ki yönetici ve ruhban sınıfta bundan gerekli istifadeleri yaparak kendi hiyerarşik üstün sınıf yapısını oluşturmuş, devleti oluşturan Türk milleti ise onların bakış açısıyla hizmetkar veya kul olmuştu.

Selçuklu’ nun kuruluşunda ana unsur olan Türk, kuruluşun ilk yüz yılı içerisinde yönetimden dışlanan ve istenmeyen vasfıyla aşağılanmış, Farslar ve Araplar muteber yöneticiler olarak onların yerini almıştı.

Zira, Otmanlı’ da yine Selçuklu’ da olduğu gibi ilk yüzyıldan sonra kurucu unsur olan Türk’ lerin dışında Fars, Arap, Ermeni, Kürt, Yahudi, Rum, Venedikli ve Cenevizli devlette yer almasına rağmen, Türkler yok edilmesi için çaba gösterilen millet olarak görülmüştü.

Ya da Timur Türk devletinde olduğu gibi tüm kurumları moğollara teslim etmek gibi bir durum söz konusuydu.

Aslında Büyük Selçuklu’ yu kuran Selçuk bey, sonra Tuğrul ve Çağrı Türk’ ü yüceltirken, Araplaşarak devleti yıkıma sürükleyen sonraki yöneticiler Muhammed Tapar, Ahmed Sencer benzerliği Anadolu Selçuklu’ larında da devam etmiş, Yine Otmanlı’ yı kuranların Ertuğrul, Otman ,Orhan, yıkanların ise Abdülmecid, Abdülhamid, Reşat, Vahid-üd-din olması, en azından Türk milleti adına ‘’tarih tekerrürden ibarettir’’ tezinin ispatı olmuş, bu durum Mustafa Kemal Atatürk’ ün büyük önem verdiği Türk Tarih Tezinin ne kadar değerli olduğunu ortaya koymuştur.

Sonuç olarak Araplaştıkça değerlerinden ve ülküsünden uzaklaşan Türk devletlerinin zaafa düşmelerinin tesadüf olmadığı apaçık ortada iken, son çeyrekte dolu dizgin gidilen Araplaşma politikalarının, Türk milletini tarih bilincinden kopartarak kaçınılmaz sona daha da yaklaştırdığını görmek için öyle çok da öngörüye gerek olmadığı kanaatindeyim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir