İstanbul’ a kanal yapma fikrinin çıkış noktası başlangıçta seçim vaadi olarak görülmüş ise de, asıl amacın yıllar önce hazırlanan bir planın hayata geçirilmesinden başka bir şey olmadığı ortaya çıkmıştır.
Bu planı deşifre etmek için öncelikle,
Türkiye Cumhuriyeti’nin bulunduğu konum itibariyle, İstanbul boğazına alternatif olarak yapılacak kanala Askeri, stratejik ve siyasi olarak yaklaşmanın daha doğru olacağı kanısındayım.
Bilindiği üzere Çanakkale ve İstanbul boğazları, Karadeniz’ e ve Ege denizi’ ne geçişteki tek suyolu, kontrolünü Türkiye Cumhuriyeti’ ne veren Montrö boğazlar sözleşmesi de, bu suyollarından ağırlıklı olarak Karadeniz’ e kıyısı olan ülkelerin faydalanabileceği ve bu ülkelerin kendi çıkarlarını da koruduğu için, altına imza attıkları önemli bir sözleşme.
Aslında, İstanbul’un 13 Kasım 1918’de İtilaf devletleri tarafından Mondros koşullarına göre işgali ile 6 Ekim 1923’de işgalden kurtuluşu arasında geçen, 5 yıllık esaretin son dönemine doğru imzalanan Lozan Antlaşmasına göre de belirsizliği devam eden boğazlar,
(24 Temmuz 1923) Lozan Anlaşması – 2.özel hükümler – 23.maddesi yerine geçen Montrö boğazlar sözleşmesiyle Türkiye Cumhuriyeti’ nin sınırları netleşmiş ve bu sınırlar içerisindeki egemenlik hakları güvence altına alınmıştır.
Ana hatlarıyla Montrö sözleşmesine göre;
Barış zamanında ticaret gemileri serbestçe bu yolu kullanarak güven içerisinde taşıma yapabilecek, aynı şekilde savaş gemileri de belirli kriterler dahilinde hareket edecekler.
Karadeniz’ e kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemileri ise barış zamanında belirli bir tonajın altında ve en fazla 21 gün kalmak koşuluyla Karadeniz’ e giriş, çıkış yapabilecekler.
Savaş zamanında ise boğazların kontrolü, savaşın tarafı olup olmaması koşuluna bağlı olarak Türkiye Cumhuriyetinin yetkisi altında olacak.
Bu sözleşmeye imza atan kıyıdaş devletlerden herhangi birisi sözleşmenin bitimine 2 yıl kala itiraz etmediği sürece imzalandığı 20 Temmuz 1936 Tarihinden itibaren 20 yıllık süreler içerisinde geçerliliğini koruyacaktır.
2010 yılından itibaren sıcak denizlere inmeye başlayan ve Dünya’ nın süper güçlerinden birisi olan Rusya, sözleşmenin tarafı olarak kendi kıyılarını da güvence altına alan bu anlaşmanın devamından yana tutum sergilemekle birlikte,
Bir diğer süper güç konumundaki ABD ve AB ise, Karadeniz’de kendileri lehine nüfuz alanı geliştirememek den rahatsız oldukları için Montrö’yü sürekli değiştirme planı içerisindeler.
Kanal İstanbul bunun neresinde?
İşte tam da bu nedenle hem Montrö’ yü devre dışı bırakacak ve Rusya dışındaki diğer güçlerin Karadeniz’e koşulsuz giriş, çıkış yapabileceği alternatif bir suyolu, ABD ve AB nin isteklerini karşılamış olacak,
Diğer taraftan son 10 yıl içerisinde Rusya’nın Askeri yayılmacılık politikasını engellemek ve bulunduğu coğrafyaya hapsetmek amacıyla Nato destekli bir çevirme harekâtı çerçevesinde,
Baltık ülkeleri, Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerini de içerisine alan bir kuşatma planının ABD ve AB tarafından hayata geçirilmesi sağlanacak.
Türkiye ise, her ne kadar Rusya ile müttefik olduğu izlenimi vermeye çalışsa da aslında bu proje ile kimin tarafında olduğunu açıkça belli etmek suretiyle, Kamu oyunda bu planın rant devşirmesi olarak lanse edilmesini, iç siyaset malzemesi yapılarak önemsizleştirilmesini sağlayacak,
Böylece, Tarih ve Milliyet bilinci yıpratılan halk baskı altına alınarak Batılı kurnaz zeka istediğini almış olacak.
Kanalın yapılması için Türkiye’ ye faydası olacak bir kazanım mı teklif edildi?
Son dönemde yaşananlara bakacak olursak, gerçekleri biraz daha net görmeye başlayabiliriz.
Doğu Akdeniz’deki ittifakların deniz altı kaynaklarını ele geçirme planları karşısında Türkiye’ yi köşeye sıkıştırarak yanlızlaştırma politikalarına karşı,
Türkiye’nin haklarından doğan kazanımlarına sahip çıkma gayreti, yaşadığı Askeri ve Ekonomik sıkıntıları nedeniyle rakiplerine her cephede mevzi açamaması.
Bu bölgede Türkiye’nin elini güçlendirecek bir anlaşma ortamı hazırlanması karşılığı, kanal İstanbul’un hayata geçirilmesi gibi önemli bir tavizi vermek zorunda bırakılmış olabilir mi?
Türkiye ile Libya resmi yönetimi arasında yapılan Deniz kıta sahanlığı anlaşması Doğu Akdeniz’in geleceği açısından oldukça önemli bir anlaşma olmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi olan Lozan Antlaşmasını tehlikeye atmasına değer mi?
Lozan’ ın ek maddesi konumundaki Montrö’ yü tartışılır hale getirmenin Lozan’ı tartışmaya açacağı, Lozan’ ı tartışmaya açmanın Türkiye Cumhuriyeti’ nin sınırları üzerinde düşman milletlerin hak iddia etmelerine yol açacağı ve Vatanın bütünlüğünü tehlikeye düşüreceği ihtimali yok mu?
Türk ordusunun, Çanakkale ve İstanbul boğazlarında bulunan, işgal devletlerine ait tahkimatlardaki Askeri Denetimini, 21 Temmuz 1936’ da Montrö ile ellerinden almayı başarabildiğini unutmamalıyız!
‘’Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün Vatandır’’
Mustafa Kemal Atatürk