Tarih Kitaplığı

Osmanlı İmparatorluğunun Yıkılışı!

II.Abdulhamit (1842-1918 )

34.Osmanlı padişahı

İktidarda kalış süresi 33yıl

Tahta çıkışı ve Birinci Meşrutiyet (1876)

Amcası Abdülaziz’in 1876’da tahttan indirilmesi ve Mithatpaşa tarafından öldürtülmesi, ağabeyi V. Murat‘ın tahta çıkarıldıktan üç ay sonra ruhsal çöküntü geçirdiği iddiasıyla tahttan indirilerek Çırağan Sarayı‘na hapsedilmesi sonrasında 31 Ağustos 1876’da padişah ilan edildi ve 7 Eylül günü Eyüp‘te kılıç kuşandı , ağabeyinin yerine tahta çıkarıldıktan sonra, ilk işi her iki saltanat değişiminin mimarı olan Mithat Paşa‘yı sadrazam yapmak oldu.

 

Balkanlarda karışıklıklar ve uluslararası ortam

93 Harbi olarak bilinen 1877-1878  Osmanlı Rus Savaşından sonra  Selânik- Manastır ve Kosova Vilâyetleri Azınlıklarla ilgili olarak ağır şartları içeren  bazı reformlar yapılması  şartıyla Osmanlı’ya bırakılmıştı. Bâb-ı Âli ise  Rumeli’nin kaybına sebep olacak bu reformları haklı olarak ötelemektedir. Başta Bulgaristan-Yunanistan-Sırbistan ve küçücük bir prenslik olan Karadağ ise bu reformların bir an önce gerçekleştirilmesini istemektedir. Özellikle Makedonya’da Bulgarlar yanlarına Makedon Komitacıları da alarak diğer yandan da Yunan Komitacı çeteleri Müslüman Köylerini basarak katliam ve soygunlar gerçekleştirmektedir.

1902 yılına gelindiğinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Ruslar ise bu Reformların gerçekleşmemesi durumunda  ” Dış Güçlerin ”  Müdahale  edeceği tehdidinde bulununca ,Sultan Abdulhamid acele olarak ” Rumeli Hakkındaki Tâlimat ” adıyla bir reform paketini yürürlüğe koyar.

8 Aralık 1902 tarihinde  faaliyete geçen Selânik Merkezli bu Kuruluşun başına da Hüseyin Hilmi Paşa getirilir. Bu reformlara göre Bölgedeki Nüfus oranı dikkate alınarak Hristiyanlardan da jandarma alınacak ve ayrıca Mahkemelerde Hristiyan memurlar görevlendirilecektir. Bulgar çeteleri  Jandarma olacak Hristiyanları öldürmekle tehdit eder, hatta bazı Hristiyan Jandarmaları da öldürürler. Affedilen siyasi suçlular ise kaldıkları yerden tekrar komitacılık faaliyetlerine  devam etmeye başlarlar.

RUSLARIN MİTROVİÇE’DE KONSOLOSLUK AÇMASI : 16 Ocak 1903 tarihinde Ruslar Osmanlının karşı koymasına rağmen Mitroviçe’de bir konsolosluk açmışlar. Osmanlı ise Siyasi suçların affı ve Arnavutların Kanun dışı Faaliyetlerinin engellenmesi talebini kabul etmiştir.

Arnavutlar Mitroviçe’de Konsolosluk açılmasını ve Hristiyan Jandarma alınmasını istemezler. Bu yüzden Yeni Pazar -İpek -Priştine-Yakova-Mitroviçe ve Vuçitrn’da 30 Mart 1903 günü binlerce Arnavut ayaklanır. 18 nci Nizamiye Taburu başarılı bir şekilde bu ayaklanmayı bastırır.

MİTROVİÇE’deki RUS KONSOLOSUNUN ÖLDÜRÜLMESİ : 31 Mart 1903 günü bir Arnavut Neferi Mitroviçe’deki Rus Konsolosu Grigori Şerbina’yı öldürür. Osmanlı bu askeri idama mahkûm eder, ancak Rus Çarı Nikola, Sultan Abdulhamid’e ricada bulunarak bu askerin idam edilmeyip cezasının hapse çevrilmesini ister ve bu asker idam edilmez. Bu talep o günkü  Rus siyasetiyle ilgilidir. Arnavutların İpek ve Yakova’daki isyanı 1903 yılı mayıs ayında tamamen batırılmış. Osmanlı Topraklarında bulunan  Batılı Sefirler Sultan Abdulhamid’e , Rumelide faaliyet gösteren Çetelere şiddet uygulanmaması konusunda  baskı yapmaktadırlar. Sonuçta Osmanlı çaresizdir, ve Rumeliyi kaybetmemek için bu tavizleri vermek zorunda kalmıştır. Bu yüzden Rumelinin kaybı ile sonuçlanan  Balkan Savaşlarını , savaşan taraflara bakıldığında ” HAÇLI SEFERİ “olarak nitelendirmek doğru olur.

28 Nisan 1903 günü Selânik Limanında Bulgar ve Makedon Komitacılar GUADALQUİVİL adlı bir Fransız Gemisini 50 adet dinamitle havaya uçururlar, aynı gün  Selanik’teki Elhamra Tiyatrosu  ve Olimpos Meydanındaki Birahaneler bombalanır ve 180 kişi ölür. Osmanlı hiç bir suçu olmadığı halde  batırılan Fransız gemisi için tazminat ödemek zorunda kalır. Osmanlının  bu teröristlere  sert davranmaması mümkün mü. 1903 yılının Mayıs-Haziran ve Temmuz aylarında takriben 1000 dolayında Komitacı öldürülür.

2 Ağustos 1903 günü Ortodoksların Aziz İliya yortusunda Bulgar Komitacılar, bazı Makedon Komitacılarla birlikte büyük bir ayaklanma başlatarak Müslüman köylerine saldırırlar , buralarda büyük katliamlar yaptıktan sonra Kruşevo’da Cumhuriyet kurduklarını ilân ederler. Üsküp Civarına da yayılan bu isyan aynı yıl Ekim ayı sonunda bastırılabilir.

Üçüncü Ordu Komutanı Şemsi Paşa ve Kurmay Başkanı Binbaşı Mustafa Fevzi (Çakmak) büyük bir gayret sarf ederek , Arnavutlara bu İsyana destek vermemelerini , destek vermeleri durumunda , Osmanlının Rumeli’yi kaybı gerçekleşirse ; Sırp ve Bulgar  egemenliğine gireceklerini anlatmış ve Arnavutlar bu isyanda Osmanlı’nın yanında yer almıştır. Her şeye rağmen  , yine de bir savaş yeteneği ve tecrübesi  olan Osmanlının, Dış güçlerin yardımı olmaksızın, Balkan Devletlerince mağlup edilip Rumeli’den atılamayacağı anlaşılmıştır.

Osmanlı sadece Balkanlarda değil, aynı anda Suriye Cephesinde İngilizlerle, Trablusgarp’ta  savaşmış, Hicaz’da  ve İmparatorluğun bir çok yerinde asker bulundurmak zorunda kalmıştır. Bu süreçte Osmanlı’nın samimi bir müttefiki de yoktur. Yani Osmanlı hep yalnızdır. Ancak 1914 yılında Osmanlı’nın Almanlarla Müttefik olması  ve Birinci Dünya Savaşına katılması , Almanların mağlup olması  İmparatorluğun sonunu getirmiştir.

MANASTIR’da Rus Konsolosu Aleksandır Arkadiyeviç Rostkovski’nin 8 Ağustos 1903 tarihinde öldürülmesi: Ruslar 1861 yılından itibaren Manastır’da konsolosluk açmışlar. 1877-1878 yılları arasındaki Osmanlı -Rus savaşı dönemi  hariç bu Konsolosluk hiç bir zaman kapatılmamıştır. 1895 yılında Ruslar Manastır’a  bir Rus Asilzadesi olan Alkesandır Arkadiyeviç Rostkovski’yi atamışlar. (1860-1903) . Bu konsolos Diplomatik teamüle aykırı  davranışları ve nobran tavrıyla, zalimane tutumuyla  ve Osmanlı Tebasını küçük gören bir anlayışla halkın  tepkisini çekmiş. Adeta olay çıkarıp , Osmanlıya yabancı güçlerin müdahalesini gerektirecek davranışlar sergilemiştir. Müslüman Ahali tarafından sevilmeyen bu Konsolos ; bir keresinde arabasının arkasına asılan bir çocuğu bizzat feci bir şekilde dövmüş , bu çocuğu Konsolosun elinden bir  Osmanlı neferi kurtarmıştır.

Yine kendisini tanımayıp selam vermeyen bir Osmanlı  Neferini azarlayıp tokatlamıştır.(Dr. Hasip Saygılı’nın araştırmaları) Bütün bu iddialar Manastır’daki İngiliz Konsolosu Mc Gregor tarafından İngiltere Dış İşleri Bakanlığına sunduğu raporda da teyid edilmiştir.

O tarihlerde Manastır’da 13 Ülkenin Konsoloslukları vardır. Bu yüzden Manastırlılar halen Manastıra Makedonca ” GRADOT NA KONZULİTE”  yani Konsolosluklar  Kenti derler.

8 Mayıs 1908 sabahı Rus konsolosun yazlık Rezidansının bulunduğu Manastır Yakınındaki BUKOVA’dan yanında Bulgar öğretmen Misirkov olduğu halde  , Manastır’a doğru hareket eder. Konsolos  aracıyla Nüzhetiye Karakolunun önüne geldiği zaman , orada görevli bulunan Halim adlı Osmanlı neferi kendisini  muhtemelen tanımayıp selam vermez. Kaldı ki konsolos resmi Üniformasını da giymemiştir. Buna çok hiddetlenen konsolos Rostkovski , Osmanlı neferine ağır sözler söyleyerek aracından iner ve kamçısıyla vurmaya başlar, nefer de  tabancasını çekerek Konsolosu öldürür.

Görgü tanıklarına göre Konsolos tabancasına davranmış ve iki el ateş etmiştir. Olaydan sonra da bu tabanca Konsolosluğa götürülüp teslim edilir. Manastır Valisi Alim Rıza Paşa (Daha sonra Damat Ferit Paşanın yerine Sadrazam olacaktır)  Konsolos için bir doktor gönderir, ancak bu Ruslarca kabul edilmez. Olayın yakınındaki bir yerde bulunan ve silah sesini duyan  Erkânı Harp (Kurmay) Yüzbaşı Enver (Enver Paşa) derhal olay mahalline gelir ve Nefer Halim’in elindeki silahı alır.

Asker ise soğukkanlı bir şekilde ” ben vurdum ” der ve silahını teslim eder.

Ruslar bu olay üzerine Osmanlı’ya Diplomatik teamüllere pek uymayan çok sert bir nota verirler. Osmanlı ise faillerin  en kısa sürede cezalandırılacağını  bildirir. Hatta Sultan Abdulhamid oğlu Şehzade Ahmed’ i İstanbul’daki Rus Sefirine taziyeye gönderir. 31 Mart 1903 günü Mitroviçe’de öldürülen Rus Konsolosu için fazla bir tepki vermeyen Ruslar bu sefer bu olayı tahmin edilemeyecek boyutta büyütürler.

Çar İkinci Nikola Romanof , 17 Ağustosta Karadeniz’de İğneada açıklarına  Karadeniz Rus Donanmasının bir filosunu gönderir. Aynı tarihlerde Selanik  açıklarında bir İngiliz savaş gemisi de vardır.  Yabancı güçlerin müdahalesinden çekinen Padişah Abdulhamid , Rusların bu konuda verdiği ikinci nota’yı da kabul eder. Konsolos’un öldürülmesinden sonra , Bulgar Komitacılarının Manastır’daki diğer konsoloslara suikast düzenleyeceği dedikodusu yayılır. Bunun üzerine batılılar Osmanlı’nın bu konuda güvenlik önlemlerini arttırmasını talep ederler.

Konsolos Rostkovski’nin Cenazesi Manastır’da 19 Ağustos 1903 günü abartılı bir törenle kaldırılırken , Osmanlı iki Taburluk bir kuvveti güvenlik için görevlendirmiştir.

Çünkü anılan tarihte İlinden isyanı henüz bastırılamamıştır. Bu cenaze töreninde Yüzbaşı Enver Birliğiyle törene katılmak istemez. Ancak Cenazenin geçişi sırasında beş adet top atışını görevi gereği yaptırır. Yüzbaşı Enver (Paşa) bu olay için çok utandığını ifade eder. Akabinde Yüzbaşı Enver, Sultan Abdulhamid ile olan gönül bağını kopartmıştır. 1902 yılında Makedonya’ya atanan Yüzbaşı Enver  1908 ‘deki İkinci  Meşrutiyetin ilânına kadar bu topraklarda kalır. Bu bölgeyi avucunun içi gibi bilen Yüzbaşı Enver , bu süre içerisinde özellikle Tikveş Bölgesinde tam 54 kez Bulgar ve Makedon Komitacılarla çatışmaya girer.

Konsolosun cenazesine gelince , Cenaze 19 Ağustos günü Manastır’dan Selanik’e getirilmiş ve oradan Deniz yoluyla bir Gambota bindirilerek,  İstanbul Boğazından geçerek , 26 Ağustos 1903 günü Odesa’ya ulaşmış ve aynı gün orada toprağa verilmiştir.

Halen  Manastır’daki Hristiyan Mezarlığında bulunan  Konsolos Rostovski’ye  ait mezarda ise Konsolosun gömülen iç organları bulunmaktadır.

Ruslar bu olayın iyice araştırılıp bütün suçluların cezalandırılmasını istemiş, Vali Ali Rıza Paşa’yı   gerekli tedbirleri almadığı gerekçesiyle sorumlu tutarlar.

Osmanlı yönetimi Vali Ali Rıza Paşayı İstanbul’a uğratmadan doğrudan Trablusgarp’a tayin eder . Bu suikast olayından , 1912 Balkan Savaşlarına kadar geçen süre içerisinde Makedonya’da komitacılar 3300 Siyasal Cinayet işlerler.

Sırbistan ve Karadağ ile savaş ve Tersane Konferansı (1876-1878)

Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi)– (1877-1878)

Berlin Antlaşması, (1877-1878) 9 Ay süren ve Osmanlının kesin yenilgisiyle sonuçlanan 93 Harbi‘nin ardından Osmanlı ile Rusya arasında, 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştı. Bu antlaşmanın şartları Osmanlı açısından son derece ağır olmaktaydı ve Rusya’yı da Balkanlar‘da tek güç haline getiriyordu. Nitekim bu durum Avrupa’nın diğer büyük devletlerini rahatsız etmekteydi.

Aynı dönemde Sultan II. Abdulhamidİngiltere‘yi Rusya’ya karşı kışkırtmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu savaşta yenilmiş ve anlaşmak zorunda kalmıştı. Ancak yapılan antlaşma devletin çöküşünü getirebilecek ağırlıktaydı. 

II. Abdulhamid ‘de çareyi Avrupa devletlerini Rusya’ya karşı kullanarak durumu hafifletmekte aramaktaydı. Kışkırtmanın sonucu olarak, İngiltere Rusya’nın Orta Doğu‘daki İngiliz menfaatlerini tehdit edeceğine, sıcak denizlere inip kendisiyle rekabete başlayacağına inanmıştı. Diğer Avrupa devletleri ile Rusya üzerinde kurduğu yoğun baskı sonucunda yeni bir savaşı göze alamayan Rusya, antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesine razı oldu.

13 Haziran 1878’de Almanya İmparatorluk Şansölyesi Prens Bismark‘ın başkanlığında Berlin’de, Osmanlı, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa, Avusturya-Macaristan ve İtalya’nın katılımıyla bir Berlin Antlaşması yapıldı.

Antlaşma Maddelerine göre;

Osmanlı İmparatorluğu kendisine tabi olan Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Karadağ’ın kendi başlarına birer prenslik olmalarını kabul etmiştir. Doğu Rumeli vilayeti kurulmuş ve Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı ancak çeşitli imtiyazlara sahip olmuşlardır.

Toprak paylaşımı ise aşağıdaki gibidir;

Bosna-Hersek imtiyazlı vilayet haline geldi.

Doğu Rumeli imtiyazlı vilayet haline geldi.

Bulgaristan Prensliği kuruldu.

Kıbrıs Sancağı İngiltere‘ye kiralandı.

Niş Sancağı Sırbistan‘a bırakıldı.

Teselya Sancağı Yunanistan‘a (1881) bırakıldı.

Kars, Batum, Artvin ve Ardahan sancakları Rusya‘ya bırakıldı.

Dobruca Sancağı Romanya‘ya bırakıldı.

Bunların dışında birkaç kaza Karadağ‘a bırakıldı.

Van‘ın doğusundaki Kotur yöresi İran‘a verildi.

Ayrıca Görüşmelerin yapıldığı dönemde Fransa‘nın yaptığı kulis çalışmaları sonucunda, antlaşma maddelerinde olmadığı halde 3 yıl sonra Tunus Prensliği Fransızlarca işgal edilmiş ve gerekçe olarak Berlin Antlaşması gösterilmiştir. Berlin Antlaşması’ndan sonra İngiltereFransa ve Rusya , Osmanlıları baskı altına alma politikasına devam ettiler.

Bosna Hersek ve Yenipazar’ın Avusturya tarafından işgali (1878)

Kıbrıs’ın Birleşik Krallık tarafından işgali (1878)

Birleşik Krallık Kıbrıs Yüksek Komiserliği Bayrağı ve Kıbrıs’a İngiliz bayrağının çekilmesi (1878)

Kıbrıs Sözleşmesi;

Kıbrıs Antlaşması veya Kıbrıs Konvansiyonu 4 Haziran 1878  ile 1 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan ve Berlin Konferansı‘nda Birleşik Krallık‘ın Osmanlı İmparatorluğu‘na destek çıkması için Kıbrıs adasının yönetiminin geçici olarak Büyük Britanya’ya verilmesini öngören gizli antlaşma.

İmzalanan antlaşmaya göre, Rusya İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu’nun Asya kıtasında kalan topraklarını ele geçirmeye kalkması durumunda Birleşik Krallık silahlı olarak Osmanlı’ya yardımcı olacaktı. Ayrıca adayı Osmanlı Padişahı adına yönetecekti  ve Osmanlı İmparatorluğu ada üzerinde din, eğitim ve adalet kurumlarından yine sorumlu olacaktı.

 

Tunus’un Fransa tarafından işgali (1881)

Borçların ödenemez hale gelmesi ve Borçlar İdaresi’nin (Düyun-u Umumiye) kurulması (1881)

Yunanistan’ın Teselya’yı ilhakı (1881)

Dömeke Muharebesi,  Berlin Antlaşması uyarınca Teselya‘yı ele geçiren YunanistanGirit‘i de almak için adaya asker çıkarınca, Osmanlı Devleti savaş ilan eder (17 Nisan 1897). Milona (18 Nisan), Velestin (28 Nisan), Birinci Çatalca (4 Mayıs), İkinci Çatalca (5 Mayıs) ve İkinci Velestin (6 Mayıs) çarpışmalarında yenilgiye uğrayan Yunanlar, tüm birliklerini Dömeke’de toplamaya başlar.

Denizden 550 m yükseklikte yalçın bir kaya üzerinde yükselen Dömeke Kalesi, geniş bir ovaya egemen konumdadır. Yaklaşık 35 bin kişilik bir kuvvetle Dömeke ile kuzeyindeki Meşli ve Velişot tepelerini tutmuş olan Yunanlar, ovanın stratejik açıdan en uygun mevkilerine yerleşmişlerdir. Müşir Ethem Paşa komutasındaki dört piyade tugayı, bir süvari tümeni ve iki topçu alayından oluşan Alasonya ordusu ise tüm hatlardan saldırıya geçerek (17 Mayıs) hızlı bir ilerleyişle Yunan mevzilerine girer. Özellikle Taşlıtepe çevresine yerleştirilmiş olan bataryaların ateşi karşısında dağılan Yunanlar, birçok önemli noktayı bırakarak kaçarlar. İlk direniş kırıldıktan sonra başlatılan piyade saldırısı sonunda Yunanların Dömeke-Furka yolu kesilir. Ertesi gün (18 Mayıs) yaptıkları saldırılarla düşmanı kesin yenilgiye uğratan Alasonya ordusu, Yunanların ateşkes istemeleri üzerine (19 Mayıs). 21 Mayıs 1897’da Osmanlı ordusunun Yunan ordusunu yok ederek tüm Yunanistanı alması için hiç bir engel kalmamışken II.Abdulhamit tarafından verilen emirle harekat durdurularak barış antlaşması yapılır.

Mısır’ın Birleşik Krallık tarafından işgali (1882)

Somali’nin Birleşik Krallık tarafından işgali (1884)

Habeş Eyaletinin İtalya tarafından işgali (1885)

Şarki Rumeli’nin Bulgaristan tarafından ilhakı (1885)

Makedonya’da tedhiş hareketleri

Ermeni isyanları (1891-1895)

Yunanistan ile savaş (1897)

Girit’e özerklik verilmesi (1898)

Kuveyt’in özerklik kazanması (1899)

Yemen İsyanı (1905)

Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi (1908)

Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhak etmesi (1908)

Girit’in Yunanistan’a katılma kararı (1908)

İkinci Meşrutiyet (1908)

31 Mart Ayaklanması ve Tahttan İndirilişi (1909)

Abdulmecid’in 31. Osmanlı padişahı olarak tahta çıkması imparatorluğun parçalanması açısından önemlidir. Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla Osmanlı’yı emperyalist güçlerin eline verecek , ondan sonra gelen 4 oğlu da babalarının yarım bıraktığı işi tamamlamak için var güçleriyle çalışacaklardı.

V.Murad

II.Abdulhamid

V.Mehmet (Reşad)

VI.Mehmed (Vahdeddin)

TÜRK Tarihi bu Ecdad-ı hayinan 5 ‘liyi asla unutmayacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir