Tarih Kitaplığı

Milli Mücadeleye Karşı Anadolu İsyanları “(Ahmed) Anzavur İsyanı” _ VI.BÖLÜM

2.BÖLÜM

ANZAVUR SAHNEDE

 Hamdi bey artık cepheye asker sevki için bazı dönemlerin terhis edilmiş olan sınıflarının silah altına alınması için emirler veriyordu. Silahı olan ve ihbar edilen evler ve köyler basılıyor, aranıyor, Akhisar ve İzmir cephelerine sevk ediliyor, adeta yeniden seferberlik manzarası göze çarpıyordu.

Bu icraat sırasında köylerden hükümete bir yardım olmazk üzere nakdi bağış teklifinde bulunuldu. Belediye meclisini toplayarak her köyün büyüklüğü ve zenginliği nisbetine ve zamanın parası ile halkın ve köylünün vermeye muktedir olamayacağı kadar büyük bir meblağ takdir ederek, köy muhtarlarına bu paraları bir haftaya kadar getirmedikleri takdirde köyün yakılacağı tebliğ edildi.

Verdiği emirler ve kararlar kat’i idi. Hiçbir itiraz dinlemez, münakaşa kabul etmezdi. Bunu herkes bildiğinden bütün köylüleri bir düşünce almıştı.

Savaştan henüz çıkmış, Bütün ekonomisi sarsılmış, bazı evden birkaç nüfus birden savaşta kaybedilmiş, sokaklar babasız yetim çocuklarla dolu, şimdi bunun üstüne güç ve kudretin dışında bir teklif…

Çünkü takdir edilen para bazı köylerin veremeyecekleri kadar ağırdı.

Köylü mümkün olan herşeyi yapmaya hazır, fakat ortada uzlaştırıcı rolü oynayacak kimse yok. Hamdi bey tarafından takdir edilen paranın toplanması lazım.

Bu sırada Anzavur Ahmet bey, mahir bir avcı gibi pusuda iken, ansızın ortaya çıktı. Bu adamın faaliyetlerinden bahsetmeden önce, şahsından ve Biga’ daki durumundan bahsetmeyi faydalı buluyorum.

Anzavur Ahmet bey, vaktiyle Kafkasya’ dan göçerek Biga’ ya gelmiş çerkeslerdendir.

Eskiden Çakırcalı Mehmet efenin takip ve tenkil harekatında bulunmuş ve ifadesine göre yararlıkları görülmüştür. Saraya birkaç güzel kız hediye ettiği için Abdühamit tarafından jandarma yüzbaşılığı ile ödüllendirilmiş. İki baş koşu atı ile koşuculuk yapmakta ve Biga’ da oturmakta idi.

Oldukça kibirli ve gösterişi seven bu adam, kendisini adeta manen bir evliya gibi tanıtmak isterdi.

Mesela; sık sık rüyasında hazreti peygamberi gördüğünü ve onun arkasında Mekke-i Mükerreme’ de namaz kıldığını, toplu meclislerde iftihar ve gururla anlatır ve bazı temiz kalpli insanlarda buna inanırdı.

Bu defa kim bilir kimin tavsiyesi ile kendisi İstanbul’ a çağrılmış, saraydan Biga ve Bandırma havalisinin Kuvayi Milliye’ den temizlenmesi için Kuvayi Muhammediye komutanı olarak Biga’ ya gönderilmişti.

İşte o günlerde idi, beni bir gün öğle vakti evine çağırmıştı. Gittim, namaz kılıyormuş, küçük bir oda da bekledim. Namazdan sonra geldi, hoş geldiniz diye elimi sıktı, arkasından sofra ve semaver geldi, yemek yedik, benimle şöyle konuştu:

“Bana iki süvari veriniz, Gönen’ e gideceğim”

Bir an düşündüm, bu adam İzmir’ e, Manisa’ ya, Gönen’ e daha birçok yere koşuya giderken yanına iki çerkes atlısı alır giderdi, bu jandarma da ne oluyordu?

Kendisine:

“Yüzbaşıya söyleyeyim de vereyim” dedikten sonra,

“Oğlum, yüzbaşı gidiyor, hem temelli gidiyor. Ben bu gün İstanbul’ dan saraydan geldim” deyince her şeyi anladım.

O gün yüzbaşı Nazım Cemal bey de hakikaten bir telaş vardı. Vapur günü, izinli gidiyorum diye hazırlanıyordu. Adam saraydan falan bahsedince, böyle isyan hazırlığı hatırıma gelmedi, bende isteğini yerine getireyim dedim.

“pekala vereceğim ve süvariler sizi haberdar edecek” dedim.

Kendisine çerkes süvarilerden iki kişi verdim, gitti.

Bu adam İstanbul’ dan geldikten sonra birkaç gün gizli gizli çerkes köylerini dolaştıktan ve Hamdi beyin istediği paraların verilmesi aleyhinde gizlice bazı teşvik ve telkinlerde bulunduktan sonra, Kara Hasan’ ın arkadaşlarından olup firar halinde bulunan Kürt Mehmet ve arkadaşları ile de görüşüp, Gönen mıntıkasına geçtiği, sonradan anlaşılmıştır.

Anzavur artık köy, köy dolaşıyordu.

“Beni buralara padişah gönderdi, Kuvayi Milliye denen hareket eşkıyalıktan başka bir şey değildir” diyordu.

Anadolu’ nun en kuytu köşelerine kadar yayılmaya başlayan Mustafa Kemal isminden de şöyle bahsediyordu:

“Mustafa Kemal vatan hainidir, askerlikten kovuldu, cezadan kurtulmak, canını kurtarmak için de İstanbul’ dan kaçtı, padişaha isyan etti  İstanbul dahil bütün Anadolu işgal altındadır. Memleket bu durumda yani itilaf devletlerinin elindeyken Mustafa Kemal’ in yaptığı hareket memleketi büsbütün mahvedecek bir isyandan başka bir şey değildir. Bütün topraklarımız elimizden gidecek, yurtsuz kalacağız, bunun için onlara karşı silaha sarılmalıyız. Eğer Kuvayi Milliye denen teşkilata silahla karşı koyarsanız, onların haracından kurtulduğunuz gibi, tekrar askere gitmekten de kurtulursunuz. Siz burada bir müddet dayanın ondan sonra padişah İstanbul’ dan ordu gönderecek, onların hepsi imha edilecek” diyor ve koynundan bir kur’an ile bir ferman çıkartarak:

“Kuvayi Milliye’ ye katılanlar idam edilecektir. Bu teşkilata katılmamaya kur’an üstüne yemin ediniz” diye de ekliyordu.

GÖNEN VE MANYAS KÖYLERİNE NASİHAT HEYETİ GÖNDERİLİYOR

  Bu sırada Anzavur’ un gizliden gizliye Gönen, Manyas, Çerkes köylerinde Milli Teşkilat aleyhinde fesat tohumu ekmekte olduğunu işiten Hamdi bey ve mahalli hükümet, Dimetoka’ lı İsmail Hakkı, Hacı köylü kaymakam Tahir bey, Biga’ lı Sefer bey, ki her üçü de çerkes ve saygılı insanlardı. Onları o havaliye Anzavur’ un konuşmalarını boşa çıkartmak için nasihat heyeti olarak göndermişlerdi. Anzavur sonradan bu heyetin aleyhinde yaptıkları propagandaları öğrenmiş, onlara hadlerini bildireceğini söyleyerek tehdit etmişti.

(ileride Sefer ve kaymakam Tahir beylerin Anzavur tarafından Biga’ da şehid edildiklerini, İsmail Hakkı beyin de İstanbul’ da bir otel gazinosunda yine Anzavur’ un celladı şah İsmail tarafından katledildiğini göreceğiz.)

Bu sırada Hamdi beyin köylüye verdiği süre de bitiyordu. Köylü Anzavur’ un saçtığı zehirle şaşkına dönmüş, ne yana gideceğini bilemiyordu.

Birinci dünya savaşında Çanakkale cephesinde bütün gençlerini memleket müdafaası uğrunda kaybetmiş, geriye dönenleri de bugün ortada birer yarım insan olarak koltuk değnekleriyle dolaşmakta olan bu memleketin şu zayıf ve bitkin insanlarının isyan etmesine imkan yoktu.

Buna kim cesaret edebilirdi? Vaziyet böyle iken, Hamdi beyin köylerden hükümet namına istediği paraların toplanması köylüyü derin derin düşündürüyordu.

Bir gece Kara Hasan’ ın ele geçmeyen adamları ile Çerkes, Türk ve Pomaklardan bir araya gelen bir heyet Gönen köylerine giderek Anzavur’ u buldular.

“Bize bir akıl öğret, bu işe bir çare bul.” Dediler. Anzavur onlara “sizden istenilen parayı verebilecek misiniz?” diye sordu.

Köylüler:

“Hayır veremeyeceğiz”, dediler. Anzavur bunun üzerine göğsünden kur’an ile fermanı çıkardı,

“Öyleyse, şu ferman gereğince silaha sarılın, Kuvayi Milliye ye silahla karşı koyacağınıza kur’an üzerine yemin edin. Ben de sizin önünüze düşerim, bu eşkıya sürüsünü memleketten sürüp çıkartmak için hem padişahtan, hem de İngilizlerden her türlü yardımı görürsünüz.”

Anzavur nihayet istediğini yaptırdı, heyeti kandırdı, mutabık kaldılar ve Anzavur’ la beraber Biga’ ya döndüler. Bu duruma göre Anzavur, Biga köylüleri tarafından davet edilmiş oldu.

Halbuki, işin iç yüzü tamamiyle farklı idi, Anzavur tasarladığı planı uygulamaya başlıyordu.

Biga’ ya bir pazartesi günü baskın yapılacaktı. Biga’ da Pazar, pazartesi günleri kurulduğundan, O gün baskın daha kolay olacaktı, çünkü bütün köylerden köylü Biga’ ya rahatça girebilecekti. Dışarıdan gelecek odun ve kömür arabalarına silah yüklendi, bu sayede dışarıdan yapılacak baskın içeriden de desteklenecekti.

İLK BİGA BASKINI

 Bu konuya ve isyan harekatındaki olayların detaylarına girmeden önce, çok önemli bir noktayı belirtmek isterim.

İsyan hareketlerinde elebaşılık eden, isyanı hazırlayan ve çıkaran Anzavur’ un, Çerkes olması ve ikinci derecede ismi geçen Gavur İmam’ ın da pomak olması, bir bakışta bu isyanların bu iki millet halkı tarafından yapıldığı görüntüsü vermektedir. Halbuki, bu isyana katılan ve milli kuvvetleri arkasıdan taşlayan sadece çerkes ve pomak vatandaşlar değildi. O zaman Biga’ nın üçyüz pare köy halkıdır. Bunların ekserisi Türk, eskiden veya sonradan gelmiş, buralara yerleşmiş muhacırlar, pomak, çıtak, çeçen, kumuklardandı. Bu isyanın tarihi sorumluluğu ise sadece Anzavur’ a aittir. Ona katılanlar da üçyüz pare köyün halkıdır ve her türden milleti içine almaktadır.

O günü olayları göstermiştir ki, çerkes ırkından Anzavur’ a muhalif olan Biga’ lı Sefer bey, Hacı köylü kaymakam Tahir bey gibi münevver zatlar, Biga’ da Anzavur tarafından ve Dimetoka’ lı İsmail bey ile onun arkadaşı ve çerkes Ethem’ in arkadaşlarından Yusuf bey de çerkes di.

Bunlar da İstanbul’ da bir otelde Anzavur’ un celladı çerkes şah İsmail tarafından sırf Kuvayi Milliyeci olmalarından dolayı öldürülmüşlerdir. Bu şahısların dördü de çerkesdi.

Anzavur isyanına katılan halk bazı maddi ve manevi mücbir sebepler yüzünden bu olaylara katılmışlardır. Bunlar:

  • Merhum Hamdi beyin Kuvayi Milliye namına veremeyecekleri kadar para talebinde bulunması
  • Halkın asırlardan beri padişaha ve halifeye adeta bir din kadar bağlı olması
  • Başta İstanbul ve Çanakkale gibi Biga’ ya yakın yerlerin düşman işgali altında bulunması, gibi sebeplerdi.

Halbuki milletinin devlete karşı memleketine ne kadar bağlı olduğunun delili, Çanakkale cephesinde bulunmuş bu şehir ve köylerdeki kör, topal bi çare insanlardır.

İsyan konusuna gelince; o günlerde Adapazarı, Düzce, Hendek, Bolu, Yozgat, Zile gibi şehir ve kasabalar isyan ateşi ile alev alev yanıyordu. Bu kadarcık izahatımla Biga’ daki isyanın sadece çerkes ve Pomaklara maledilmemesi fikrini izah etmiş ve bir gerçeği ortaya koymuş oldum.

13 Mart 1336, pazartesi, ilk baharın güzel bir günüydü, sabahleyin erkenden belediye ye gelen Hamdi bey, az sonra bir yaylım ateşi sesiyle irkildi! Jandarmaya telefonla sordu; “ne oluyor?”

“anlayayım efendim” postacı jandarma hemen jandarma dairesine koştu, mesele anlaşıldı. O gün Hamdi bey, Asmalı’ da Gavur İmam’ ın Kuvayi Milliye aleyhine hazırlık yaptığını işitmiş ve kaymakam Sakıp beyi onlara nasihat için göndermişti.

Şimdi Çavuşköy okulu olan kasabaya bir kilometre mesafede binalar o zaman askerlik şubesi emrinde ve eski tabiriyle debboy du.(askeri malzeme deposu)

Bu binalarda yeni silah altına alınmış ve cepheye gönderilmek üzere hazırlanmış, kimi askeri elbiseli, kimi sivil bir çok er vardı. Bunlara Hamdi beyin adamları da katılıyorlardı.

Kaldırımbaşı ve Savaştepe semtinden bir sürü silahlının küme küme ilerlediği görülünce, üzerlerine ve havaya ateş açılmış, Bunun üzerine gelenler de ateşe ateşle karşılık vermişlerdi.

Hamdi beyin duyduğu silah sesleri buydu. Jandarma dairesinde durumun kötüleştiğini anlayan Hamdi bey, yanına Kani beyi ve birkaç atlı alıp debboya koştu, durum tahmin ettiğinden de vahim di. Atlı ve yaya binlerce kişi akın akın şehrin üstüne doğru geliyordu.

Hamdi bey derhal emir verdi:

“silah başına! Fakat debboydaki erlerin çoğu Biga’ lıydı. Karşıda ateş eden ve gelen köylüleriydi, yani debboydakilerin babaları, kardeşleri, arkadaşları, akrabalarıydı. Öldüresiye ateşe imkan var mıydı?

Hamdi beyin ümidi kalmadı, mücadeleyi kaybettiğini anladı, Kani beye şu emri verdi:

“hemen hapishaneye koş! Kara Hasan’ la arkadaşlarını temizle. Bu hususta jandarma komutanından da yardım iste!”

Kani bey hemen atına atladı, dört nala jandarma komutanlığına geldi, jandarma komutanı İsmail Hakkı bey üç ay evvel tayin edilmişti, Kani bey kendisine:

“Hamdi bey emretti, Kara Hasan’ la arkadaşlarını imha edeceğiz” dedi.

İsmail Hakkı bey bu emri dinlemedi.

“ben öyle şey yapamam” dedi, bunun üzerine Kani bey:

“siz yapamazsanız emrediniz yapsınlar.” Jandarma komutanı ısrar etti:

“ne yaparım, ne de emir verir yaptırırım”, Kani bey tehdit etti, olmadı yalvardı, olmadı nihayet:

“öyleyse ben yaparım”, deyince, yüzbaşı:

“işte hapishane orada, ne yaparsanız yapınız, beni karıştırmayınız”.

Bunun üzerine Kani bey, yanına polis memurlarından Nail Kocaçelebi ve jandarma çavuşu Çanakkale’ li Celal’ i alıp hapishaneye gitti. Gardiyana hapishanenin kapısını açtırdı.

Kara Hasan ile on dört adamını hapishaneden çıkarıp yan taraftaki odaya koymak kolay olmadı. İtişe kakışa yumruk tekme hapishaneden güçlükle çıkarıp o küçük odaya kapattılar.

Kani bey, odanın alt katına indi ve bir makinalı tüfeğe şeridini takıp aşağıdan yukarısını taramaya başladı. Kara Hasan ve adamlarından tek kişi yarı canlı kurtulabildi, o da Yeniçiftlik’ li Mehmet’ di.

O anda oda bir insan mezbahasına dönmüştü. Tam bu sırada nal şakırtıları ve boğuk feryatlarla Anzavur kuvvetleri şehre girdiler.

Bunların çoğu Kara Hasan ve adamlarının arkadaşları idi. İlk işleri onları kurtarmak için hapishaneye koşmak oldu. Koştular, hapishaneye girince kanlı elbiseleriyle hapishane önünde oturan Mehmet’ i gördüler. Mehmet onlara küçük odayı işaret etti. İsyancılar, beyinler parçalanmış, bağırsaklar deşilmiş, o hazin manzarayla karşılaşınca daha da kudurgan bir hal aldılar.

Kani bey onlar gelmeden oradan kaçmış ve bir rum evine saklanmıştı. Gelenlerin ilk düşüncesi bu katliamın intikamını almak, kana kanla mukabele etmek oldu. Dışarı fırlayarak yanı başlarında ve hükümet konağının alt katındaki jandarma koğuşuna girdiler. Burada sıtmadan yatan üç jandarmanın üzerine silahlarını boşalttılar. Oradan çıkınca gördüler ki, jandarma komutanı İsmail Hakkı bey henüz daireden çıkmış, merdivenden iniyor, evine gitmek üzeredir.

Bu zavallı adamı da bir gurup halinde üzerine silahlarını boşaltarak şehit ettiler ki bu adamların o anda kudurmuş köpekten bir farkları yoktu. Yüzbaşının oracıkta elbisesi soyulduktan sonra başka yerlere saldırdılar. Son saate kadar, vazife ve mesuliyet korkusu ile ve soğuk kanlılıkla masası başından ayrılmayan ve büyük bir feragatla sonuna kadar görevini yapmış, henüz memlekette misafir denecek kadar yeni, daha altı ay önce evlenmiş yiğit bir genç olan İsmail Hakkı bey ile sıtmanın ateşleri içinde kıvranan ve hiçbir şeyden haberi ve günahı olmayan bu üç jandarmaya acımayan kalmamıştı.(İsmail Hakkı bey halen şehitlikte yatmaktadır, 13 Mart 1336).

Gelen azgınlar şimdi Kara Hasan ve arkadaşlarını öldürenlerin takibine koyuldular. Kani beyin girdiği evi haber alarak orasını sardılar. Kani bey evin tavanına çıkar, üzerindeki paraları o evin rum kızına verir, üzerindeki gizli evrakları tavan arasında yaktıktan, fişeği bitinceye kadar çarpışarak kalan son bombasını da fırlattıktan sonra, mert bir erkeğe yakışır şekilde savunmasını tamamlayarak, son mermisini de kafasına sıkmak suretiyle intihar eder.

Asiler tavan arasından aşağıya attıkları cesedini sürüklemek suretiyle teşhir ve tahkir ederler.

Hamdi beye gelince:

Bu zat da, debboydaki savunmanın bir fayda vermeyeceğini ve asilerin şehir içine akın ettiğini görünce atını dağ köylerinden Yenice nahiyesi istikametinde sürerek, gecenin karanlığından da faydalanarak bu istikamette bir hayli yol almaya muvaffak oluyor.

O nun asıl amacı şu:

Dramalı Ali Rıza bey birkaç gün önce yanında kırk atlı kadar arkadaşı ile Yenice köyündeki silah deposuna gitmiş, oradan işe yarar silah ve cephaneyi cepheye sevk edecekmiş. İşte Hamdi bey onları bulmak istiyor, ne çare ki kalabalık bir sürü kuvvet kendisini takip ediyor, aynı zamanda pomak eşkıyalardan Gavur İmam denen eşkıya izini bulmuş, İnova da yalnız olan Hamdi beyi yakalamışlar. Dramalı Rıza beyi de önemli bir kuvvetle Yenice’ de kuşatmaya almışlar.

Hamdi beyi yakalayan Pomaklar, evvela elbiselerini soyarak iç donu ve gömleğiyle bırakmışlar, yollarda bir hayli işkence yapmışlar, yalınayak arkasından sopa atarak, hatta sırtına binerek şehrin yanına kadar götürmüşler, ondan sonra Hamdi bey bu haydutlara ağzına gelen küfürleri söylemeye başlamış ve:

“Kuvayi Milliye ölmeyecektir, Kuvayi Milliye ben değilim, bütün millettir. Ne zaman olsa benim intikamımı sizden alacaktır” demiş.

Pomaklar bunun üzerine onu da öldürmüş, Biga’ ya cesedi getirilmiş, çarşıda ve sokak aralarında ayaklarından ipler takılarak sürüklenmiş ve teşhir edilmiş.

Şimdi, şu anda hükümet konağı avlusunda on dört kişi eşkıyadan, üç jandarmadan, bir de jandarma komutanı, iki de Hamdi ve Kani beyler, olmak üzere toplam yirmi ölü mevcuttur. Bunlardan sonra Ali Rıza adında bir topçu üsteğmeni getirilmiş, o da çok feci bir şekilde hapishane avlusunda kama ile şehit edilmiş. Bu cinayeti canavarca Kürt Mehmet yapmıştır.

Anzavur’ da ertesi gün büyük bir gösterişle, arkasında ve yanlarında kendi muhafızlarıyla şehre girdi. İlk işi Biga’ yı fethettiğini telgrafla İstanbul’ a bildirmek oldu. Anzavur bu icraatına mükafat olarak bir süre sonra mirimiran rütbesiyle ödüllendirilerek (beyler beyi, eyalet valisi), Balıkesir valiliğine de tayin edilmiştir.

Yalnız bu sandalyeyi nasıl işgal edecekti?

Çünkü kuzey cephesi komutanı Kazım bey (Kazım Özalp) tümeniyle oradaydı.

Ertesi gün bütün köy halkı Biga’ daki acıklı durumu görmek için toplanmışlar, Pomaklar:

“biz çarıklı memur isteriz, kaymakam da çarıklı olacak” diye bağırıyorlardı. İşte tüm bunlar cehaletin sonuçlarıydı.

Şehrin sokak ve çarşılarında gösteriler yapılıyor, Kara Hasan’ dan geriye kalan Kürtler, Göktepe’ li Şaban’ lar, Yeniçiftlik’ li Mestan’ lar, birer kurtarıcı gibi tüfek omuzlarında herkesin selamları ve saygıları arasında dolaşıyor, Pomaklar, Hamdi beyin nasıl öldürüldüğünü ve ne şekilde işkenceler ettiklerini büyük bir övgüyle anlatıyorlardı.

Hamdi beyin belediyedeki masasını Anzavur işgal etmiş, bellerinde uzun gümüş kamalı çerkesler kapının önünde bekliyor, insanlar onu tebrike ve arzı şükrana gelip ziyaret ederek dönüyorlardı.

“seni bize allah gönderdi”, diyenler, şöyle cevap veriyordu:

“beni size önce allah, sonra şevketlu padişahımız efendimiz gönderdi. Koskoca düvel-i muazzamaya karşı ve padişaha asi gelmenin sonu bu olacaktı. Sonuna kadar böyle muharebe edeceğiz”.

Anzavur hükümet konağının avlusunda yatan yirmi cesedin Kuvayi Milliye tarafından öldürüldüğünü padişaha bildirmesi üzerine, ilk vapurla İstanbul’ dan eski mutasarrıflardan Samih Rıfat bey başkanlığında bir nasihat heyeti gelerek bu durumu görmüş ve aynı vapurla da dönmüştü.

Hamdi, Kani beylerle jandarma komutanı İsmail Hakkı beyin şehadetleri ve Kara Hasan tayfasının ölümleri ile sona eren birinci Biga baskınının ikinci günü Anzavur şehre girdiği zaman kendisini belli başlı iki zümre karşılamıştı;

  • Anzavur’ un aleyhinde bulunup da korkanlar,
  • Anzavur’ u sevenler ve dortları,

Bu iki zümre de Kuvayi Muhammediye komutanının ayak bastığı yerlerde kurban kesmekte, onu evlerine davet için adeta yarış etmekte idiler.

Anzavur’ un Biga’ yı ilk işgalinden sonra ölenlerin cesetleri kaldırıldı ve bundan sonra şehrin Kuvayi Milliyecilerden temizlenmesi şerefine ve Kara Hasan’ ların ruhuna ithaf edilmek üzere büyük camide mevlüt okutma kararı alıdı. O  günlerde merhum ve meşhur Hafız Sami Biga’ da bir yakınında misafir bulunuyordu (Çavdar hafız). Anzavur, Kürt Mehmet çavuşu hafızın misafir olduğu evin sahibine gönderdi:

“tarafımdan söyle, mevlüdü hafız Sami okusun” dedi. Ev sahibi buna mecburdu, baş üstüne diye cevap verdi. Fakat hafız Sami bu işe yanaşmadı.

“Katil güruhuna fatiha okunur mu, ben böylesi bir mevlüdü okumam” diye cevap verdi.

Ev sahibi misafir hafızla bu hususu münakaşa ededursun, halka büyük camide hafız Sami’ nin mevlüt okuyacağı haberi ilan edildi.

Hafız Sami adı o kadar meşhurdu ki, köylerden mevlüde insanlar gelmeye başladı. O gün cami avlusuna kadar halk doluşmuştu. Caminin önündeki insan selinden geçilmiyordu, ezan okunuyor, namaz kılınıyor, ama hafız Sami ortalarda yoktu.

Bütün şehri arattırıyorlar, hafız Sami İstanbul’ un yolunu tutmuş bile, mevlüdü başkaları okuyor, okuyor ama, hem Anzavur, hem de Kürt Mehmet çavuş halkın gözünde küçük düşüyorlar ve bunu acısını hafızın misafir kaldığı evin sahibi Çavdar Hafız’ dan çıkarıyorlar. Adamcağızı öyle bir dövüyorlar ki, yer yer derileri yüzülüyor ve çürükleri koyun derisine sarılıyor.

SELANİK’ LİLER SÜRÜLÜYOR

 Anzavur şöyle bir emir yayınlar:

“şehirde ve civarda ne kadar Selanik’ li varsa, hepsi yirmi dört saat içinde şehri terk etsinler”.

Bu emir boş yere verilmiş değildi. Mustafa Kemal Paşa, Selanik’ li olduğundan, Anzavur, Kuvayi Milliye komutanının hemşehrilerini, şehirden uzaklaştırıyordu. Bu emir derhal yerine getirildi.

Gitmeyenlerin mallarına el konulacağından Selanik’ li olanlar İstanbula’ a göçe başladılar.

Bu arada Anzavur’ un aradığı şahıslardan birisi de, Jön Mustafa çavuştu. Bu arkadaş, eski ittihatçılardan olduğu için jön adıyla anılır, kendisi Servi köyünden olup, Biga’ da oturur ve kunduracılık yapardı. O da Kuvayi Milliyeci idi, Anzavur onu da arıyordu. Zavallı jön günlerce tavan aralarında saklanmıştı.

Bu kişi şimdiki Dereli kardeşlerin babasıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir